Yüz Ölçümü Artmış Beklentiler & Nahoş Grenler



Sonuçlar geldi. Projeye gösterdiğim ihtimamdan mı, yoksa okumakta olduğum fotoğraf kitaplarının bana kattığı eleştiri gücünden mi bilmem; memnun hissetmiyorum. Fotoğrafları çekerken ne hissettiğimi anımsıyorum ve bunlar her zaman hissettiğim şeyler değil. Aklım da, kalbim de karışık.

Değerlendirmeye çalışıyorum, henüz bütün süreç çok taze elbette (fotoğraflar henüz bugün elime ulaştı - fotoğraf fabrikası'na titizliği için teşekkürler) fakat gene de bu projenin öğreticiliği yadsınamaz. 
Belgesel fotoğrafçılığın hızı beni kadrajı her zamankinden daha az bir özenle ve daha yüksek bir hızla bestelemeye itti. Bu yüksek dinamik ise gerçek anlamda zorlayıcı, içgüdülere başvurmayı gerek kılıyor. İçgüdülerin de gelişmesi için fotoğraf çekmeye devam etmeli, çekerken düşünmeliyim. Yani sonrasında hızlı üretebilmek adına öncesinde yavaş fotoğraf çekip sindirmem gerekiyor. Böyle bir beceri ediniyor olmak dahi kalbimin çarpmasına neden oluyor.

Daha güzel olabilirlerdi, daha kaliteli bir film kullanmalıydım- ışığı niçin daha iyi kullanamadım? Belgeleyeyim derken dinamik ve lekelerin yerleşimine dikkat etmedim; halbuki bunlar en büyük hassasiyet noktam idi bu vakte kadar. Bu noktada anladığım iki şey oldu:
1) Bir proje yapmak, başka sanatçılar ile beraber çalışmak ve üretimlerimin ilgilisi tarafından değerlendirileceğini bilmek beni daha titiz ve daha memnuniyetsiz kıldı.
2) Zaten fikir ve bakış açımın değişmekte (ve ümitle söylüyorum: gelişmekte) olduğu şu dönemde, daha az üretip daha geriden bakıyordum. Geride bırakmakta olduklarımı izleme noktasındaydım; böylece hazır olduğumda bir sonraki basamağa geçebilecektim. Bu projenin tam olarak böyle bir ara dönemde cereyan etmesi de fotoğraflarıma adeta bir ergenlik kattı; üretirken de özgüvenden ziyade kafamda susmayan bir orkestra hissettim.

Sonuç? Kötü değil. Bu işten alnımın akıyla çıktım, diyesim geldi; iyi ki de geldi- bu da bana böyle bir durumda kalmanın ne hissettirdiğini ortaya koydu. Baskı altında kalıp işime odaklanamamış değil, ancak her zamanki deneysel güdümü takip edebilir de değil. Belki de en iyi öğrendiğim şey daha önümde ne uzun bir yol olduğu ve bu ara dönemde az üretmenin sakıncalı olmadığı. Bir bakıma kendime yaklaştım ve bir parça da kucakladım. 



Geri dönüp baktığımda en büyük pişmanlığım Agfa Apx 400 isimli filmi kullanmak oldu. Ne kötü bir film yarabbim! O ne pis gren, ne zevksiz gri tonlar- allasen niye üretiliyorsun sen? Sevgili arkadaşım Ramiz bu filme pek güvenmediğini söylediğinde bu denli haklı çıkacağını biliyor muydu acaba? Kendimi aldığım ve alabildiğim riskler bakımından kutlasam da biraz da kızgınlık hissettim. Biraz kalabalık karelerimde detayları daha iyi verebilen bir film seçmeliydim.

Panik yapmamak kendime gelecek için verdiğim bir diğer söz. O anı yakalayayım derken kimi, karenin neresine yerleştirdiğimi kontrol edebilecek zaman bırakmadım kendime. Şu esnada yaptığım fotoğraf üzerine okumalardan edindiğim bilgiler ışığında ise yeterince hızlı ve sabırlı olunabileceğini biliyorum artık.

Şimdi... Arkama yaslanıp gülümseyebildiğim bir andayım. Fotoğraflarım beğenildi, ben ise bu süreçte hem kendime, hem fotoğraf becerime dair çok net görüntüler elde ettim; adeta hayatımın bu döneminin net bir fotoğrafını çekmiş oldum. İlerde nasıl ve ne yönde çalışmak istediğime dair fikir elde ettim (kesinlikle bir süre siyah beyaz gideceğim; ilk başladığımda ne çok korkardım bundan!), önceden uzak/imkansız görünen yerler şimdi bana bahçe oldu adeta. Altında adımın yazacağı fotoğraflarıma daha derinden bir bağ hissedebileceğim günlerin yakın olduğunu hissediyorum. Üstelik titizlikle çalıştığım projenin her yönü son derece öğreticiydi ve daha fazlası için zevkle yorulacağımı şimdiden hissedebiliyorum.
Bol flaşlı, yüksek dokulu, siyah beyaz an fotoğrafları görüyorum gelecekte; avuçlarımın içi kaşınıyor.

h


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fotoğraflarımla Arama Giren Ürkütücü Mesafe

Güncel Yansıtmalar